Göz yaşı, göz kapağının altında bulunan bezlerden salgılanır. Göz yüzeyini dolaştıktan sonra göz pınarları dediğimiz oluşumlardan geçerek burnun hemen yanındaki bir kesede toplanır ve buradan da bir kanalla burun içine ulaşır. Ağladığımız zaman burnumuzun akmasının sebebi budur.
Bu sistemi basitçe bir havuza benzetebiliriz. Gözyaşı bezi musluk, kese ise havuz gibi düşünülebilir. Buruna akmasını sağlayan kanal ise havuzun deliği gibi biriken sıvının boşaltımını sağlar. Musluktan gelen su havuzda toplanır ve azar azar delikten boşaltılır. Eğer delik tıkanırsa havuz dolar ve bir süre sonra taşar.
Erişkinlerde normal zamanlarda göz yaşarmasının sıklıkla sebebi göz yaşının buruna akışında oluşmuş tıkanıklıktır. Bu tıkanıklık çoğu zaman keseden sonraki kanalın içindedir. Kesin sebebi bilinmemekle birlikte geçirilmiş enfeksiyonlara bağlı tıkanma olabilir.
Hastalardaki en sık şikayet göz yaşarmasıdır. Bu durum sağlık açısından çok ciddi görünmese de hayat kalitesini olumsuz etkileyen bir sorundur. Bu sorunu yaşayanlar her ortamda ellerinde mendille gözlerini sürekli silmek ve meraklı gözlere ağlamadıklarını açıklamak zorunda kalmaktadırlar.
Durgun suda mikrop üremesi kolaydır. Bu nedenle kesenin içinden buruna akamayan gözyaşında da mikrop üremesi kolaylaşır. Bu hastalarda zaman zaman gözyaşı kesesinde enfeksiyonlar gelişebilir. Göz ve burun arasında ağrı, kızarıklık ve şişlikle kendini belli eder. Estetik olarak hoş olmayan bir görüntü yaratır. Çoğunlukla çok korkulan enfeksiyonlar olmamakla birlikte, bazı durumlarda tüm göz yuvarlağını etkileyebilecek şekilde yayılıp tehlikeli hale gelebilirler.
Gördüğünüz gibi bu şikayetlerin hepsi gözle ilgilidir. Bu nedenle bu hastalar öncelikle göz doktoruna başvururlar. Böyle olması yerindedir, çünkü her göz yaşarması kanal tıkanıklığına bağlı değildir. Başka nedenlerden de kaynaklanabilir. Öncelikle göz doktoru tarafından durumun kanal tıkanıklığına bağlı olduğunun belirlenmesi gerekir.
Bu aşamadan sonra çözüm aşamasına geçiyoruz. Bu da ameliyat anlamına geliyor. Eski yıllarda bu ameliyat sıklıkla dışarıdan yapılıyordu. Yani göz ile burun arasındaki deriye kesi yapılıyordu, buradan kese dış duvarına ulaşılıyor onu da açarak iç duvar burun içine ağızlaştırılıyordu.
Bu ameliyatta asıl amaç iç duvarı ağızlaştırmak olduğu halde oraya ulaşmak için mecburen dış duvarı da açmak gerekiyor. Bu da bu bölgedeki nazik kaslara zarar verdiği için kesenin bir pompa gibi çalışıp gözyaşını içine çekme fonksiyonunun bozulması anlamına geliyor. Bu da kanal açık olsa bile göz yaşarmasının bir miktar devam etmesi anlamına gelebiliyor. Ayrıca ciltte bir kesi yapılması ve dikişle kapatılması da gerekiyor.
Yıllar içinde endoskopinin kullanımının yaygınlaşmasıyla bu tekniğe daha az doku hasarı yaratan bir alternatif geliştirildi. Endoskopik DSR. Bu teknikte asıl ulaşılmak istenen bölgeye doğrudan ulaşılıyor. Yani burun içinden girilerek doğrudan kese iç duvarı burun içine ağızlaştırılıyor. Cilde kesi yapılıp dikiş atılmadığı gibi, kese dış duvarına zarar verilmediği için pompa fonksiyonu da zarar görmüyor.
Bu ameliyat 20 dakika kadar sürüyor. Lokal anesteziyle de yapılabilir. Ameliyat sonrası tampon yerleştirmek gerekmemesi hasta konforu açısından memnuniyet verici bir detay. Hasta birkaç saat içinde hastanemizden taburcu edilebiliyor.
Tartışmalı sayılabilecek bir detay da silikon tüp yerleştirilmesi. Açılan yeni yolun tıkanmaması için göz pınarı ile kese ağzı arasına misina benzeri silikon ipler yerleştiriliyor. Bunu hiç yerleştirmeyen cerrahlar olduğu gibi, yerleştirdikten sonra 6 ay yerinde bırakan cerrahlar da var.
Yıllar içinde artan sayıda göz ve K.B.B. doktoru tarafından tercih edilen bir yöntem olan endoskopik DSR hem hasta hem de hekim açısından son derece memnun edici bir yöntem.